top of page
EPFCL Okul Günü ve Zone Plurilingue Psikanaliz Buluşması
12-13 Nisan 2025 / SALT Galata

Lacancı Forum Türkiye Psikanaliz Derneği olarak, içerisinde bulunduğumuz Zone Plurilingue'ın (ZPL) ilk okul günü ve üçüncü psikanaliz buluşmaları yoğun bir katılımla gerçekleşti. Türkiye başta olmak üzere Yunanistan, Lübnan, Roman ve, Polonya forumlarının dahil olduğu çalışma gününe dünya üzerinden birçok psikanalist katıldı. EPFCL Okulunun kurucusu Colette Soler ve IGC Avrupa Sekreteri Dominique Fingermann davetli konuşmacılar olarak yer aldı. 

12 Nisan Cumartesi günü, “Bir Psikanaliz Nasıl Başlar?” teması altında  ZPL bünyesindeki ilk Okul Günü yapıldı.  Okul günü, Psikanalist Zehra Eryörük'ün "Psikanaliz Okulunun Mevcudiyeti" başlıklı açılış konuşmasıyla başladı. Açılış konuşmasının ardından Romanya Forumu'ndan Marcel Hosu, İstanbul Forumu'ndan Oğuzhan Nacak, Atina Lacancı Alan Psikanalitik Forumu'ndan Olga Vlachou'nun konuşmasının yer aldığı ve "Bir Analiz Nasıl Başlar?" sorusunun ele alındığı yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda Dominique Fingermann ve Türkiye Forumu'ndan Atakan Yorulmaz tartışmacı olarak yer aldı.

Yuvarlak masa toplantısının ardından Dominique Fingermann, "Bir Analiz Nasıl Başlar" başlıklı konferansını gerçekleştirdi. Konferansta Forumu'ndan Orsa Kamperou ve Türkiye Forumu'ndan Yağız Erk tartışmacı olarak yer aldı.

Öğleden sonraki oturumda okulu ve forumları başlatan Colette Soler, "Bir Okul İçin..." başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. Soler'in konuşmasında  Türkiye Forumu'ndan Zehra Eryörük ve Atina Lacancı Alan Psikanalitik Forumu'ndan Panos Seretis tartışmacı olarak yer aldı.

Colette Soler'in konuşmasının ardından "Psikanaliz Okulu Soruları" başlığı etrafında yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda Polonya Forumu'ndan Anna Wojakowska-Skiba, Türkiye Forumu'ndan Görkem Aypar ve Atina Forumu'ndan Stylianos Moriatis konuşmacı olarak bulunurken, Romanya Forumu'ndan Radu Turcanu ve Türkiye Forumu'ndan Eylem Kaptan tartışmacı olarak yer aldı.

​13 Nisan'da "Lacancı Klinikte Travma, Semptom ve Eylem” başlığı altında gerçekleştirilen ZPL 3. Psikanaliz Buluşmaları, Türkiye Forumu'ndan Görkem Aypar'ın açılış konuşmasıyla başladı. Açılış konuşmasının ardından, tartışmacılığını Türkiye Forumu'ndan Görkem Aypar ile Romanya Forumu'ndan Marcel Hosu'nun üstlendiği ilk toplantıda, Atina Lacancı Alan Psikanalitik Forumu'ndan Maria Koukoumaki "Semptom, Eylem ve Politika Üzerine", Türkiye Forumu'ndan Işıl Necef ise "Terzinin Söküğü Olan Travma ve Travmanın Yaması Olan Semptom" başlıklı konuşmalarını gerçekleştirdi. ​

 

İkinci toplantıda ise Romanya Forumu'ndan Radu Turcanu, "Psikanaliz, Gösterene Duyulan Tutkuyu Çocuklara Nasıl 'Üfler'?", Atina Forumu'ndan Anna Christodoulaki "Çocuk Kliniği ve Analitik Eylem", Polonya Forumu'ndan Joanna Szymanska "Çekim Merkezi" başlıklı konuşmalarını yaptı. Toplantıda İstanbul Forumu'ndan Oğuzhan Nacak ve Atina Forumu'ndan Stylianos Moriatis tartışmacı olarak bulundu. 

Öğleden sonraki oturumda tartışmacılığını Türkiye Forumu'ndan Zehra Eryörük ve Dominique Fingermann'ın üstlendiği, Colette Soler'in "İyiye Mi Yoksa Kötüye Mi İşaret?" başlıklı konferansı gerçekleşti.

Psikanaliz buluşmalarının son toplantısında ise Atina Lacancı Alan Psikanalitik Forumu'ndan Panos Seretis "Travma Maskeleri", İstanbul Forumu'ndan Tuba Alban "Travmayı Semptomatik Yapan Nedir?" ve Atina Forumu'ndan Evangelia Kommata "Gerçekle Karşılaşma Olarak Travma" başlıklı konuşmalarını gerçekleştirdi. Son toplantıda Polonya Forumu'ndan Anna Wojakowska-Skiba ve Lübnan Forumu'ndan Ahmad Halloum tartışmacı olarak yer aldı. 

​​Okul günü ve ZPL Psikanaliz Buluşmaları, Dominique Fingermann'ın kapanış konuşmasıyla sonlandı. 

Okul Günü ve ZPL Psikanaliz Buluşmaları İçin Yayınlanan Argümanlar

"Lacancı Psikanaliz Kliniğinde Travma, Semptom ve Eylem"

 

Zehra Eryörük

Çok Dilli Bölge Temsilcisi (2023-2024)

Forumlar arası çalışma günü sorumlusu

 

Çokdilli Bölgenin (Zone Plurilignue) III. Forumlararası Psikanaliz Buluşması için bu temanın seçilmesi, bölgemizin Lacancı Alan Forumları Psikanaliz Okulu ve Uluslararası IF-EPFCL Forumlar Kurumu ile bağlantısının bir parçası olmasındandır. Bir tarafta çalışılan konular diğer tarafta yankı yapar; çünkü söz konusu bağlantı, Çokdilli Bölge, Okul ve Uluslararası Forumlar arasındaki düğümlemeyle desteklenir ve merkezinde psikanalizin nesnesini taşır.

 

Travma, semptom ve analitik eylem tekil olarak ele alınmıştır. Tekilliğe yapılan vurgu her birinin analizin başında nasıl sorgulandıkları ve harekete geçtikleri ve analitik deneyimin sonunda dönüşümlerini belirler.

 

Eylem öznenin oluşumunda mevcuttur ve kesimi onun nesneden ayrılmasını sağlar. Özne bu temel ve kurucu travmanın izlerini taşıyacaktır, Lacan buna troumatisme diyecektir. Özne bu eylem ile geri döndürülemez bir gerçek tarafından sürgün edildiği cinsel ilişkinin pesinden gidecektir ve semptom buna telafi olarak jouissance’ı bedene bir düğümle sabitleyecektir. Arzu ve fantazm burada destek bulacaktır.

 

Lacan'a göre eylem, bir söylemedir ve konuşan bedenin doğuşunun başlangıcında mevcuttur.  Öteki'nin arzusunun damgasını taşıyan konuşan varlık olarak Anadilinden, lalangue’dan zevk almasını sağlar.

Eylem aynı zamanda analizin başında gerekli olduğu gibi sonuna kadar yürütülmüş deneyimlerin sonuçlanmasında beklenir.

 

Bilim komisyonunun travmanın, semptomun ve analitik eylemin tekilliği konusunda yaptığı seçim, analizlerin de gösterdiği gibi bunların çoğulluğunu dışlamaz.

 

Etkinlik temasında Lacancı kliniğe yapılan vurgu, Lacan'ın psikanalize kazandırdığı yenilikçi katkılarını işaret eder. Dil gibi yapılanmış bilinçdışıdan Gerçek (Reel) bilinçdışına doğru açtığı yol, analizlere yeni bir yön vermiş varış noktalarını netleştirmiştir. Psikanalizde yeni bir soluk olan bu atılım Lacancı Alanı oluşturmaktadır, Colette Soler'in gerçek-bilinçdışı (ICSR) üzerine değerli çalışması olmasaydı bize ulaşamazdı.

 

Dolayısıyla bu çalışma günleri, “Lacancı Psikanaliz Kliniğinde Travma, Semptom ve Eylem” temasıyla psikanaliz praksisi olan pratiğimizin can alıcı sorularını ve sorunlarını ele almak için bir fırsat olacaktır.

 

Uygarlıkta Bilinçdışının Dilleri

Colette Soler, 12 Mart 2017,

11 Haziran 2017 Pazar gerçekleşen Çok Dilli Bölge Kuruluş Günü Konuşması

Çev. Yağız Erk

 

Freud'un bilinçdışı olarak adlandırdığı şeyle konuşma dili arasında bir bağ olduğu psikanalizin başından beri gerek Düşlerin Yorumu’nda gerekse Espriler ve Bilinçdışı ile İlişkileri’nde Freud’un ilk büyük metinleriyle kanıtlanmıştır. Üstelik Freud'un başlattığı deşifre etme pratiğinin kendisi de, konuştuğumuz dil ile bilinçdışı arasındaki bu dayanışmayı ima eder.

Lacan'ın “Konuşma ve Dilin İşlevi ve Alanı” adlı eserinde bilinçdışı-Dil'e yaptığı vurguyla, her özneye kendi ana dili olarak adlandırılan dilden yola çıkarak oluşturulmuş bilinçdışının kelimaddeselliği fikrine varırız.

 

Buradan da, en azından Freudyen keşfin bu dilsel temelini unutmamış olan Lacan'dan sonraki psikanalistler için çeşitli sorular doğar. Sorular diyorum ama çoğu zaman bu sorular paradoksun sınırlarında gezer.

Ve her şeyden önce, eğer böyleyse, ana dilimiz olmayan bir dilde analizin nasıl yapılabileceği nasıl açıklanabilir? İşte bu gerçek, psikanalizle kanıtlanmıştır.

Bunu açıklamak için analitik çeviriye mi başvuracağız? Elbette, ama o da kendi içinde bir paradoks barındırıyor. Çevirinin neredeyse imkânsız olduğunu ve her zaman ana metne ihanet ettiğini biliyoruz. Lâkin, bu çeviri, diller arası takas yapmamızı sağlarken, daha da önemlisi aynı dili konuşanlar arasında olduğundan daha fazla yanlış anlaşılmaya sebep olmuyor. Ki bu çok ilginç.

Ancak analizanın ana dilini bilmeyen bir analistin nasıl çalışabileceğinin de açıklanmasıgerekli. Burada sadece analizanın analistle “kendi kendini analiz eden” olduğunu ve aslında analistin analiz eden olmadığını söylemekle yetinemeyiz. Bu her ne kadar doğru olsa da analistin müdahalesi olmadan da analizden söz edilemez. Peki o zaman nasıl açıklayacağız?

Bilinen bir başka gerçek de yanlış anlamaların, konuşanların diyaloglarını yıprattığıdır, aynı dili konuşanlar için de bu böyledir. Herkes için aynı yanlış anlama kuralı geçerlidir. Bu bile, takasta ve çok değer verdiğimiz iletişimde söylediğimizden daha fazlasının söz konusu olduğunu göstermektedir, konuştuğumuz dil Yunanca, Fransızca ya da başka bir dil olsa da.

Bütün bunlar, Lacan'ın tek sözcükle yazdığı lalangue’ın, her bir bilinçdışının lalangue’ının - çünkü aynı olan iki tane yoktur - anadil olmadığını anladığımızda açıklığa kavuşur. Bir bilinçdışı, sadece kendisinin bildiği benzersiz bir lalangue konuşur; bu analist de dahil olmak üzere herkes için yabancı bir dildir ve analist müdahaleleri ile şans eseri yankılanmasını sağlamaya çalışır.

Bu lalangue’ın kelimaddeselliği kuşkusuz ögelerini konuşulan dilden alır ama ondan gelmez. Lalangue, kelimaddeselliği her zaman rastlantısal olan jouissance’ın maddesiyle karşılaşmasıyla ve onunla tesadüfi birleşmesiyle kristalleştirir. Dolayısıyla yanlış anlamaların doruk noktasının da cinsiyetler arasında olması şaşırtıcı değildir. Bu sebeple bilinçdışılarının “konuşulan bilgileri”nin lalangue’ları geri dönülmez biçimde çoğuldur.

Sonuç olarak, sözde yaşayan dillerin sözlüğüyle hiçbir ilgileri yoktur; bu sözlükler başka bir şeyi, yani belirli bir yere veya zamana özgü gelenek ve deneyimlerin bir kelime haline gelmesini ve bizim kullanım dediğimiz şeyde nasıl yer edindiğini bir araya getirir. Başka bir deyişle, diller söylemin etkileri, gelişmekte olan toplumsal bağların ürünleridir, ki bu dillerin de neden evrimleşmeye devam ettiğini ve neden aynı zamanda önemli bir politik nesne olduklarını açıklar. Toplumsal bağların giderek parçalanmasıyla birlikte varlığını sürdüren grup bütünlüğünün, adına ister bölgecilik, ister milliyetçilik, ister başka bir şey diyelim, kısacası bütün bu özelliklerin farklı dillerin Babil'ini ayakta tuttuğunu görüyoruz. Tersine, eğer devletin yetkilerini hangi biçimde kullanılırsa kullanılsın belirtmek için tekil olarak kullanabilirsek, siyasi güç, her zaman protesto etmekten vazgeçmeyen azınlık dillerini susturmaya çalışmıyor mu? Ki zulüm ağız bağlanarak başlar. Bu dillerin öneminin ne kadar arttığıysa yeterince vurgulanmaz, çünkü her insan, istese de istemese de, çocukluğundan beri her yerine nüfuz etmiş olan ve zevklerinin çoğunun geldiği, içine doğduğu dilin ve ortak geçmişin kıvrımlarına kök salmıştır. Tüm sürgünler bu köklenmenin önemini ve temel deneyimlerin en dünyevisinden neleri kaybettiklerini bilirler.

Böylece herkesin kimliği, bir topluluk içinde yer edinmiş toplumsal bir varlık olarak ne olduğu ile bilinçdışının silinmez jouissance’ından ona gelen eşsiz tekillik arasında bölünür.Lacan’ın izinde her konuşanın kimlik-semptomu olarak adlandırabileceğim bu mutlak farklılığın özü, psikanalizin gerçek keşfidir. Ama gerçekte, kültürün tüm evrimleri, uyumlu kimliklerden değil, eylem halindeki bu tekilliklerin yaratıcılığından kaynaklandığı halde, onun kapitalizmin uygarlığındaki sesi çok düşüktür. Sesi kısık olmasına rağmen, onsuz sadece bölgesel kimliklerin taleplerince karşı konulacak kapitalizmin uygarlığının yarattığı büyük homojenleştirme ve biçimlendirme hareketinin karşısında bariz bir siyasal kapsamı vardır.

​​

  • Siyah Instagram Simge
  • Siyah YouTube Simgesi

©2019 by lacanciforumturkiye. 

IMG_2652.jpg
Bizimle İletişime Geçin 
bottom of page